Çarşamba, Mart 29, 2006

Dostlar Ne İçindir

Bir gün canınız çok sıkkındır, zor durumdasınızdır. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Bir arkadaşınızı ararsınız. Sorununuzdan bahsedersiniz. Birkaç dakika sonra peşpeşe telefonunuz çalmaya başlar. Arayan diğer arkadaşlarınızdır. Herkes size yardımcı olmaya çalışmakta, moral vermektedir. Gece geç saatlere kadar telefon hiç susmaz. Bir anda sorununuzu unutur, mutlu olursunuz.

İşte gerçek arkadaşlar, dostlar bunun içindir. Bu paradan, puldan, makamdan, mevkiden daha önemlidir. Hiçbir maddi değerle de ölçülmez.

Genelde iş hayatında çok fazla dostunuz, arkadaşınız olmaz derler. Ben inanmıyorum. İşyerinde birçok insanla muhatap olursunuz. Bu kişileri siz seçmezsiniz. Ancak içlerinden bir veya iki kişi arkadaşınız olsa bile çok şanslısınız demektir. Çalıştığınız her yerde birkaç dostunuz olsa bir zaman sonra bir bakarsınızki birçok dosta sahipsiniz.

Son günlerde yaşadıklarımdan sonra gördüm ki bir sürü dostum varmış. Benim için bundan daha büyük bir mutluluk olamaz. Beni yalnız bırakmadıkları için tüm dostlarıma çok teşekkür ederim. Hepsini çok seviyorum.

Pazar, Mart 19, 2006

Tercihler- Gemileri Yakmak

Coca Cola reklamının sloganı çok hoşuma gidiyor: “Yaşam yaptığınız tercihlerdir” Can Dündar ‘da seçtiğiniz eş aslında seçtiğiniz yaşam tarzıdır der. Ona katılıyorum.

Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde belli kararlar almak, seçimler yapmak zorunda kalırız. Bu seçimlerimiz yolumuzu belirler. Otobandan mı gideceğiz, tali yola mı sapacağız, yoksa hava veya deniz yolunu mu kullanacağız? Bu yolların bazısı aynı yere çıkarken diğerleri belki de bizi çok farklı bir yere götürebilir.

Bilmiyorum kadere, kısmete inanır mısınız, ben inanırım. Ama bunun şu saat, şu dakikada şöyle olacak gibi olduğunu düşünmüyorum. Kader yaşamımızın ana hatlarını belirler. Arayı biz doldururuz. İyi veya kötü doldurmak ise bize kalmış. Boşlukları doldururken de işte sözünü ettiğim tercihler önem kazanır. Peki bu tercihleri nasıl yaparız?

Bize hep mantığımızla davranmamız gerektiğini öğretirler. Bazen hissi davranıyorsun diye eleştiriliriz. Ben her zaman mantığımızla davranmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta makine değiliz ve insanız. İnsanların da duyguları vardır. Karar verirken de duygu mantık dengesini bir şekilde sağlamalıyız. Hatta bazen tamamen mantığımızla karar verirken bazen de tamamen duygusal davranmak daha doğru olabilir.

Sonuçta kimi zaman gemileri yakmak da bir çözüm olabilir. Mantıklı davranmak uğruna içimize sindiremediğimiz durumları kabullenmemeliyiz. Ne demişti Murathan Mungan:

“Yaktım gemileri, dönüş yok artık geri.
Tak etti canıma bu maskeli balo Ve onun sahte yüzleri.”

Pazar, Mart 05, 2006

1990’lar

1990’lar flu yıllardı, değişim rüzgarları yılları. 1970’lerin, 1980’lerin çift kutuplu dünyasındaki kutuplardan birinin yok olduğu yıllar. Aslında kafalar karışıktı. Kendi bloğu çökenlerin kendini boşlukta hissettiği, kazanan tarafın da rakipsiz kaldığı bir dönemdi. Bazıları da artık soğuk savaşın bittiğini, bundan sonra tüm kaynakların insanların iyiliği için harcanacağını düşünüyordu. 2000’lere gelindiğinde bunun böyle olmadığını gördüler.

Benim açımdan 1990’ların başı üniversite yıllarımdı ve çok mutluydum. Mezuniyet sonrası ise iş bulma, iş değiştirme koşuşturmaları, İstanbul’a geliş, askerlik, evlilik, aile büyüklerinin kaybı. Düzen kurma, iş hayatında tutunma mücadelesi yılları.

Türk siyasetinde de değişim rüzgarı esiyordu. Eski kuşak politikacılardan sonra Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi yeni ve genç isimler parti başkanı olmuşlardı. Sarışın, güzel bir kadın başbakanımız olunca herşeyin düzeleceğini, daha iyi olacağını sanmıştık. Oysa ki bu sarışın kadın önce 1994 ekonomi krizine neden olup finalde ise İslamcı Refah Parti’si ile koalisyon yaptı. Tüm bunlar 28 Şubat “postmodern” askeri müdahale ile sonuçlandı. Mesut Yılmaz ise başka bir hayal kırıklığı idi.

1990’ların Türkiye’deki en önemli etkisi pop müzik patlamasıydı. 1980’ler boyunca arabesk müzik ile dolan kulaklarımız artık heryerde pop müzik duyuyordu. Hatta bu patlama o kadar etkiliydi ki, Küçük Emrah gibi arabeskçiler bile imaj değiştirip popçu oldular.

Sonuçta 1990’lar da geldi, geçti. Kafası karışık yıllardı. Ne 1970’ler gibi derin, ne de 1980’ler gibi sıkıcı. Bana göre ne iyi hatırlanacak, ne kötü. İşte öyle bir dönem.