Pazar, Şubat 19, 2006

1970’ler

Fonda Erkin Koray’ın “Sevince” adlı şarkısı çalıyor. Bu şarkı bana nedense fena halde 1970’leri hatırlatıyor. Çağan Irmak Çemberimde Gül Oya dizisinin o yıllarda geçen bir bölümünde bu şarkıyı kullanmıştı. Sanırım ilk o zaman farkettim bunu.

1970’ler bana neyi mi hatırlatıyor? En başta çocukluğumu, oyun oynadığımız boş arsaları, margarinin adının “Sana”, deterjanınkinin “Omo” olduğu günleri, Ömercikli, Ayşecikli, Arzu Film’in kalabalık kadrolu komedi filmlerini, Milliyet Çocuk dergilerini, Murat 124, Anadol otomobilleri… Daha masum yıllar mıydı, yoksa bana mı öyle geliyordu. Çocukken herşey masumdur, çünkü sen masumsundur. Zaman geçer, büyürsün ve “biz büyüdük ve kirlendi dünya” mı olur? Bilemiyorum. 2000’li yıllar da belki bugünün çocuklarına masum gelecek yirmi yıl sonra.

Duygusallığı bırakıp daha bir objektif bakmaya çalıştığımda bu yıllara, düşünüyorum da, yine savaşlar, kötülükler yok muydu. Soğuk Savaş vardı en azından dünyada, CIA, KGB operasyonları, işgaller, Latin Amerika’da darbeler vardı. Uluslararası terör yeni yeni ortaya çıkıyordu. Ülkemize bakınca, ekonomik krizleri, siyasetteki çekişmeleri, terörü, yoklukları hatırlıyorum. O zamanın hortumcuları, çıkarcıları eksik miydi, tabii ki değildi. O zaman değişen neydi derseniz bilemiyorum, ama bana yine de farklı geliyor.

Biz bir dönüşümün başlangıcını yaşadık her birlikte. Köyden kente göç o zamanlar başladı. Arabesk müziğin ortaya çıkışı o yıllardadır. Bahçeli eski evlerin apartmana dönüşümünü, oyun oynadığımız boş arsalara birer birer apartman dikildiğini gördük. Ağırlığı köylü olan toplumun şehre yerleşerek kendini kabul ettirme çabalarının ilk günleriydi o zamanlar. Bugün şikayet ettiğimiz bir çok konunun temeli o yıllara dayanır.

Hatırladığım, zengin ve fakir arasında da bugünkü kadar uçurum yoktu. Zenginler o zamanın Türk filmlerinde genellikle Hulusi Kentmen’in oynadığı fabrikatör gibiydi. Ülkede zaten her türlü ürün olmadığı için paranız olsa da alamazdınız. Ancak yurtdışına gidebilenler farklı şeyler getirirdi. Margarin sadece “Sana” yağı olduğundan zenginler de orta halliler de Sana kullanırdı. Durumu daha kötü olanlar teneke kutudaki “Vita” ‘yı alırdı, sanırım daha ekonomik olduğu için. O günlerin İstanbul’unu pek bilmiyorum, ama bildiğim Vita fabrikası bugün Bakırköy’deki Carousel Alışveriş Merkezi, Esentepe’deki Arı Bisküvileri Fabrikası’nın yerinde Maya-Akar Center İş Merkezi (30 katlı bir gökdelen) var. Margarin ve bisküvi markası ve fabrikası ise sayamayacağım kadar çok.

Şimdi 2000’lerdeyiz. 1970’li yılların üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. O günlere tekrar dönemeyiz. Ancak yadedebiliriz. Kulağımızda bir tını, yüzümüzde bazen acı, bazen hoş bir tebessüm, bazen içimiz cızırdayarak, bazen gözyaşlarıyla. Geçip giden zamana geri dönmek imkansız çünkü.

Fonda Erkin Koray şarkısı devam ediyor…

“öyle bir yol tutmuşum ki sorma
inandım ki sevince vardır dünya
sevincedir günlerin bir başka
durma dostum sen de yer ver aşka
sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
aşık oldum galiba yavaştan
oo sevince..”