İnsanların birbirini sevmesi ve bunu ifade etmesinden daha güzel bir şey olamaz. Ama “Sevgililer Günü” denilince bu bana biraz yapay bir kavram gibi geliyor. Sanki gizli bir el (Adam Smith’in serbest piyasa tanımındaki gizli el olmasın sakın(?)), direktifler gönderiyor: “ Herkes birbirini sevecek, sev!, Bu sevgi ifade edilecek, et!, İfadenin en iyi yolu nedir, tabii ki para harcamak, hediye almak, bir yerlere gitmek. Para harca! Harca, paran yoksa kredi kartı kullan, daha çok harca!
Her yıl 14 Şubat öncesindeki hafta “Koyunlar Bayram Tatilinde”, “Koyunlar Yılbaşı Kutluyor” serisinin üçüncü filmi “Koyunlar Sevgililer Gününde”yi izliyor gibi hissediyorum kendimi. Koyun yerine konulduğumuz için de sinirlerim bozuluyor aslında.
Cep telefonlarına mesajlar geliyor, sevgililer günü özel indirimi, sevgililer günü için al, iki ay sonra öde, sevgililer günü alışverişlerinde beş kat kredi kartı puanı. Her yerde afişler, ilanlar. Çiçek, nevresim takımı satandan tutun, abartıp salon takımı, araba, ev satmaya çalışana bile rastlanmakta.
Koyunlar da telaş içerisinde, aman rezervasyon yaptıramadık, daha hediye alamadık, acaba ne alsak diye. Bu arada gizli el faaliyetlerine devam ediyor. “Çabuk olun, bitecek, hemen alın, daha çok alın” Bir taraftan da, daha çok erkekler tarafında, ya aldığım hediyeyi beğenmezse korkusu. Kadınların sorunu ise başka, “Bilmem kime kocası geçen yıl pırlanta yüzük almıştı, övünüp duruyordu, bizimki ise ancak kuru bir çiçek. Bari bu sefer telafi etse.”
Bir başka stres de işyerlerinde yaşanıyor. Tam 14 Şubat sabahı herkes özellikle bekar hanımları takipte. Kime kırmızı gül gelecek? Dedikoducuların kimin sevgilisi var merakı. Çiçek gelen hanımlar ise mahçup, kızarıp bozararak gülü alıp masalarına koyuyor. Evlilerde kim veya kimin kocası maço, kazak, ince ruhlu, düşünceli tartışmaları. Gereksiz bir sürü boş konuşma ve yorum.
Oysa ki gerçek sevginin maddi bir karşılığı yoktur, olmamalıdır. Sevginin günü, zamanı da olmaz. O zaman hissettiğiniz andır. Bir bakış, dokunuş, tatlı, içten bir gülüş dünyadaki hiçbir maddi varlıkla ölçülmez. Hepsinden daha değerlidir.
Her yıl 14 Şubat öncesindeki hafta “Koyunlar Bayram Tatilinde”, “Koyunlar Yılbaşı Kutluyor” serisinin üçüncü filmi “Koyunlar Sevgililer Gününde”yi izliyor gibi hissediyorum kendimi. Koyun yerine konulduğumuz için de sinirlerim bozuluyor aslında.
Cep telefonlarına mesajlar geliyor, sevgililer günü özel indirimi, sevgililer günü için al, iki ay sonra öde, sevgililer günü alışverişlerinde beş kat kredi kartı puanı. Her yerde afişler, ilanlar. Çiçek, nevresim takımı satandan tutun, abartıp salon takımı, araba, ev satmaya çalışana bile rastlanmakta.
Koyunlar da telaş içerisinde, aman rezervasyon yaptıramadık, daha hediye alamadık, acaba ne alsak diye. Bu arada gizli el faaliyetlerine devam ediyor. “Çabuk olun, bitecek, hemen alın, daha çok alın” Bir taraftan da, daha çok erkekler tarafında, ya aldığım hediyeyi beğenmezse korkusu. Kadınların sorunu ise başka, “Bilmem kime kocası geçen yıl pırlanta yüzük almıştı, övünüp duruyordu, bizimki ise ancak kuru bir çiçek. Bari bu sefer telafi etse.”
Bir başka stres de işyerlerinde yaşanıyor. Tam 14 Şubat sabahı herkes özellikle bekar hanımları takipte. Kime kırmızı gül gelecek? Dedikoducuların kimin sevgilisi var merakı. Çiçek gelen hanımlar ise mahçup, kızarıp bozararak gülü alıp masalarına koyuyor. Evlilerde kim veya kimin kocası maço, kazak, ince ruhlu, düşünceli tartışmaları. Gereksiz bir sürü boş konuşma ve yorum.
Oysa ki gerçek sevginin maddi bir karşılığı yoktur, olmamalıdır. Sevginin günü, zamanı da olmaz. O zaman hissettiğiniz andır. Bir bakış, dokunuş, tatlı, içten bir gülüş dünyadaki hiçbir maddi varlıkla ölçülmez. Hepsinden daha değerlidir.
Ve küçük bir şiir:
Deniz kokardı gözlerin
Biraz masum, biraz mahsun, biraz ürkek.
Bazen yalan, bazen pişman, bazen suçlu.
Bir sevişti bu, azıcık ihanete kaçan.
Çapkın dalgalar vurdu mu, adamı sersemleten,
Rüzgar aklımı başımdan alırdı.
Küçük aşk itirafları başladığında,
Kalp atışları saat tiktaklarına karıştığında yani,
Kaçışların da startı verilirdi aynı zamanda.
Her kaçış, yiten yeni bir küçük güzel şey demekti.
Ve bir gün küçük güzel şeyler de bitti.
(Herşeyi Bilen Balık, Deniz ve Düşler; Uğur Koç; 1996)
Küçük güzel şeylerin bitmediği, tam tersine arttığı, içten ve gerçek sevgiler yaşamanız dileğiyle.