Cumartesi, Ocak 28, 2006

Paylaşabilmek

Bu dünya biz insanlar, hayvanlar, bitkiler hep birlikte paylaşalım diye var edildi. Öyleyse bu kavga, bu mücadele, bu savaşlar niye?

Derslerde, kitaplarda hep öğretirler; ekonomi, "sınırsız insan ihtiyaçlarının kıt kaynakları kullanarak karşılanmasını ele alan bilim dalıdır". Bundan şu çıkarımları yapabiliriz:
  • İnsanlar açgözlüdür, çünkü ihtiyaçları sınırsızdır.
  • Dünyadaki kaynaklar kıttır.

Peki insanların ekonomisi vardır da, hayvanların ve bitkilerin ekonomisi neden yoktur? Çünkü onların ihtiyaçları sınırsız değildir. Sadece kaynaklar kıttır. Belgesellerde izlemişsinizdir. Aslan acıkınca gözüne bir geyiği kestirir ve bir yolunu bulup yakalar. Sonra karnını doyurana kadar geyiği yer. Karnı doyunca da çeker gider. Geyiğin artan kısmını da aslanın karnını doyurmasını bekleyen sırtlanlar, sırtlanlardan arta kalanını akbabalar, kalan son parçaları da bir tür çöpçü görevi yapan küçük kuşlar yer. Onlardan geriye birşey kalırsa da toprağa karışır gübre olur.

Bu olaydaki önemli nokta şudur: Aslan karnını doyurunca "bu geyiği ben avladım, yiyeceğimi yedim, geri kalanını da alıp eve götüreyim. Saklar sonra yerim, gerekirse kışlık kavurma yaparım " demez. Doğa kanunlarına göre yazılmamış bir sözleşme vardır ve her hayvan kendi payına düşeni aldıktan sonra çekilir.

Hayvanların kendi aralarındaki mücadele de ya güç savaşıdır, güçlü olan ayakta kalır (siyasi mücadele), ya da yaşamını sürdürebilme kavgası. Gerçek mücadele ortada bir geyik, iki aslan varsa olur. Bunun da temeli yine de kimin daha güçlü olduğunu gösterme telaşıdır. Güçlü olan geyiği önce yer.

İnsan ise böyle değildir. Hem siyasi mücadele yapar, hem de ekonomik. Karnını doyurması yetmez, hep daha fazla, hep daha çok ister. Bütün dünyayı verseniz, o uzaya göz diker. O nedenle iyi ahlak öğretilerinde, dinlerde hep az ile yetinmenin, paylaşmanın erdeminden bahsedilir. İnsanın özünde açgözlülük olduğu için bunun kötü birşey olduğu anlatılıp insanların nefislerini terbiye etmeleri istenir.

Dünyaya baktığınız zaman bütün bu karışıklıkların, kavgaların, savaşların nedeni ahlaki değerlerle, dini kurallarla kontrol altına alınamayan bu açgözlülüktür. Ülkeler birbirlerinin toprağına, kaynaklarına gözdiker, büyük şirketler daha fazla kar, daha fazla sömürü peşinde koşar, bireyler kendi çıkarları için ellerinden geleni artlarına koymazlar.

En önemli sorun ise en aşağıdaki ile en üstteki arasındaki gelir uçurumudur. Bu fark büyüdükçe de çözüm uzaklaşır. Sosyal adalet, yani kaynakların hakça paylaşımı çözüme giden en doğru yoldur. İnsanlar, emeklerinin karşılığını alabilmeli, daha çok emek harcayan daha çok kazanmalıdır. Bir Türk atasözünde dendiği gibi : "Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar".

İnsan hayatı çok uzun değil, en fazla yetmiş, bilemedin seksen yıl. Bu zamanı aşırı hırslarla, kavgalarla geçirip dünyayı yaşanmaz bir hale getirmeye ne gerek var. Yüz tane evimiz olsa hepsinde oturamayız, beş yüz arabaya binemeyiz, yüz milyar doları harcayamayız. Yeterince gelir, iyi bir yaşam standardı hepimize yeter de artar bile. Bırakalım geri kalan kıt kaynaklar bizden daha kötü durumdakiler için harcansın. Günde bir dolara Afrikalı bir çocuğun hayatının kurtarılabileceğini kaç kişi biliyor? Ya kendi ülkemizde? Ne kadar harcama ile bir çocuğun karnı doyurulup ona eğitim olanağı sağlanır? Kaynakların eşitçe dağıtıldığı, kavgasız, savaşsız bir dünya dileğiyle.